| | | |

Nedir Bu H-İndeksi? H-İndeksi Çıktı Mertlik Bozuldu….

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Alper tarafından hazırlanan ve Researchgate’de yayınlanan ülkemizin en yüksek h-indeksi ve atıf sayısına sahip akademisyenlerinin yer aldığı 6000 kişilik  liste akademi dünyasını şu sıralar meşgul ediyor.  Google Scholar verilerine dayanan h-indeksi ve atıf sayılarına göre şekillendirilen liste  bugünlerde akademisyenler arasında özellikle sosyal medyada çok popüler. Bir kesim çok mutlu, listedeki yerini gururla paylaşıyor, arkadaşları, dostları onlarla gururlanıyor, tebrik ediyor.  Bir kesim insanı ise sanırım yine sıkıntılar basmış durumda,  genelde böyle bir şey yokmuş gibi davranıyorlar.  En büyük ve en yetkin bilim insanı benim edasıyla her yerde konuşup, şu an için bu listede yer alamayan veya istediği yeri elde edemeyenlerin biraz ayakları yere basmaya başlar mı bilemiyoruz. Şu sıralar pek çok kişi kendi ve çevresindekilerin Google Scholar profili ile zaman geçiriyor gibi.

H-indeksi hassas bir konu. Öncelikle nedir bu h-indeksi ona bakalım. H-indeksi yaptığınız bilimsel yayınların ne kadar atıf aldıklarına göre hesaplanan basit bir puanlama sistemi. Bir araştırmacının ne kadar verimli ve etkili olduğunu gösteren sayısal bir gösterge. Kaliforniya Üniversitesinde fizikçi olan Profesör Jorge Hirsch tarafından 2005 yılında icat edilmiş. Örnekle anlatacak olursak; örneğin 20 tane yayınınız var ama bunların sadece 12’si en az 12 atıf almışsa h-indeksiniz 12. Akademik hayatta yayın yapmanın yanı sıra ne kadar etkin ve bilime faydalı bir yayın yaptığınızı göstermesi açısından önemli bir gösterge. Peki tek başına akademisyenleri değerlendirmek için yeterli bir gösterge mi, elbette değil. Yanlış anlaşılmasın, kimsenin başarısını küçültmek için söylemiyoruz ama bazı durumları göz ardı etmek mümkün gözükmüyor.  Bir kere tüm akademisyenler ne yazık ki aynı koşullarda çalışmıyor. Hep aynı yerde, büyük üniversitelerde, güçlü ve kalabalık ekiplerle, oturmuş bir sistemde ve  devasa araştırma bütçeleriyle çalışan ve bu imkanları değerlendiren akademisyenlerin  yıllar içinde daha yüksek bir h-indeksine sahip olma şansları doğal olarak daha yüksek.  Büyük ve köklü üniversitelerde bir şekilde kendisine yer bulamamış, bilim ve kariyer için Anadolunun yeni kurulan üniversitelerinde yıllarca çalışmış, her şeyi sıfırdan kurmuş, hep çeşitli olumsuzluklarla mücadele etmiş akademisyenlerin de olduğunu unutmamak lazım. Ayrıca yaşça büyük ve  zamanında emek verip çok sayıda kaliteli yayın yapmış akademisyenlerin zaman içinde atıf sayıları arttığından daha yüksek h-indeksine sahip olmaları  daha olası. Özellikle üst sıralarda yer alan kıdemli hocalarımız gençler için iyi birer örnek. Diğer taraftan her benzer kurum ve kıdem ayrıca kendi içinde de değerlendirilse belki daha iyi bir gösterge olabilir.  Diğer yandan, sayısı az olsa da  h-indeksi düşük ama çok etkili, sayısız atıf almış birkaç yayın yapmış hatta pek çok ödül almış, bilime ciddi katkı sağlamış akademisyenler olduğu da bir gerçek. Bir de işin etik olmayan başka boyutları var. Birileri yayın yapıyor, sürekli yayınlara katkınız olmadığı halde onların grubundan, cemaatindesiniz diye yayınlara sizin isminiz yazılıyor, bir sürü yayınınız ve atıfınız oluyor, doğal olarak h-indeksiniz yüksek. Yine ekip olarak organize olarak sürekli birbirinizin yayınına atıf yapıyorsunuz, h-indeksiniz yine yüksek. Bunların sayıları az şimdilerde ama önceki yıllarda azımsanmayacak ölçüdeydi. Bu da işin diğer boyutu. Bir de sosyal bilimler için h-indeksi ile değerlendirme ne kadar doğru ayrıca tartışılabilir. Her meslek grubunu kendi içinde değerlendirmek sanki daha doğru bir yaklaşım.

Murat Alper Hocanın çalışması Google Scholar verileri üzerine büyük emek verilerek  yapılmış. Bazı eksiklikler  ve yanlışlıklar barındırsa da çok değerli bir çalışma. Hocamız çok ağır bir yükün altına girmiş. Kolaylıklar diliyoruz. Liste itiraz ve uyarılarla sürekli güncelleniyor, nihayetinde düzeltmeler yapıldıkça daha iyi bir noktaya gelecek. Ancak Google Scholar verilerindeki sıkıntı bu verilere indekslenmeyen Türkçe ve uluslararası dergilerdeki yayınların da dahil olması yanında size ait olmayan yayınların profilinize eklenmesi ihtimali. Kendinize ait olmayan yayınları ayıklamadıysanız hak etmediğiniz halde yüksek bir h-indekse sahip gibi gözükebilirsiniz. Bazen de yayınınızı kendiniz eklemeniz gerekebiliyor.  Researchgate verileri ise genel olarak SCI ve SCI-E yayınlara ve atıflara dayandığından kuşkusuz daha güvenilir.

H-indeksinin yanında daha birçok endeks de var. Örneğin i10 indeksi kaç tane 10 ve  üzerinde atıfınız olan yayınınız var gösteriyor. Ayrıca atıf sayınızın yanı sıra, yayınlarınıza yapılan atıfların uluslararası kabul görmüş ve etki faktörü yüksek dergilerde olması da önemli. Son çıkan uluslararası bir yayında çok farklı hesaplama ve etki faktörleri kullanılarak bir dünya listesi yapılmış. Özellikle bu dünya listesinde yer alan akademisyenlerimizi,  bu listede üst sıralarda yer alanlar gibi   yürekten kutluyorum.

Kısıtlamaları olsa da h-indeksi ve atıf sayınız akademisyenliğinizin gücünü ve bilime katkınızı göstermek açısından dünyanın kabul ettiği değerli ve küçümsenemeyecek bir ölçüt. Liste güncelleniyor ama şu an ülkemizde bazı üniversitelerimizden hiçbir akademisyen 6000’lik listeye girememiş. Buralarda bu düzeyde akademisyen mi yok yoksa profillerini mi oluşturmamışlar bilemiyorum. Sanırım ikincisi,  inşallah öyledir. Bazı üniversitelerimizde ise akademisyen sayısı fazla olmasına rağmen tüm listede ve üst sıralarda yeterli isim yok. Bunlar da düşündürücü.

Evet gelelim yazının başlığına. Bir ara sonradan gelip çalıştığımız bir kurumda kendinden görmediklerine tepeden bakan, her şeyin en iyisinin kendilerinde olduğuna ve olması gerektiğine inanan, kendilerini çalıştıkları kurumda her şeyin sahibi gibi gören, bu tavırlarını her ortamda belli eden önceden beri orada çalışan bir grup  çalışma arkadaşımız vardı. Derken Uluslararası bir proje olan Webometrics tarafından iki yıl üst üste h-indeksine göre dünyadaki sanırım ilk 5000 akademisyen listesi yayınladı. Kurumsal bir başarının duyurusu olarak her seferinde küçük büyük demeden diğer başarılarda olduğu gibi sosyal medyada listedeki arkadaşlarımızı tebrik ettik. Sanırım bazıları h-indeksi diye bir indeks olduğunun bile yeni farkına varmışlardı. Yaratılan algıyı mı zedelediğini düşündüler bilinmez, biz çok fark etmemiştik ama kendileri listede olmayınca çok üzülmüşler. Önce bunun kurumsal bir sorundan kaynaklandığını söylediler. Evet bu mümkündü ancak böyleyse bunda bizim bir suçumuz yoktu. Bu arada hemen profili olanlar profillerini düzenlediler, olmayanlar hemen profil oluşturdular. Ama sanki hırsla kendilerine ait olmayan makaleleri ayıklamayı unutup öylece paylaştılar. Kurumsal sorun olmasa listede yer alabilecekler miydi bilemiyorum. Çünkü biz de kurumsal bir yaklaşımla çalışma arkadaşlarını tebrik etmelerini beklerken, sanırım kendilerinin h-indeksini yeterli görmeyip birkaç yıl önce beklenmedik şekilde vefat eden, değerli, emektar, bizlerden yaşça büyük sevdiğimiz bir hocamızın h-indeksini gündeme getirerek, bence ona biraz haksızlık ettiler. Beraber çalıştığımız arkadaşlarımızın bu tavırlarına o günlerde ne kadar şaşırdığımızı ve üzüldüğümüzü anlatamam. Mutlu ve huzurlu çalışırken aramıza h-indeksi girdi. Böyle bir şey bu h-indeksi işte. Her h indeksi muhabbetinde o günleri hatırlıyorum.

Evet akademide rekabet, akademisyende kuşkusuz çalışma hırsı olmalıdır. Ama her işte olduğu gibi akademide de aşırı hırs ve ego kendine ve çevreye zarar vererek üzücü şeylere neden olabilir. Genç akademisyenlere örnek olalım, onların önünü açalım, inşallah 2023 yılına kadar dünya listelerinde sayısız akademisyenimiz ve üniversitemiz yer alsın.

Yanlış bilmiyorsam ülkemizde üniversitelerde 50.000’e yakın profesör ve doçent var. Toplam akademisyen sayısı 175.000’e yakın. H-indeksi düşük olduğu için listede yer alamayan, ya da yerini beğenmeyen, morali bozulan akademisyenlerimize seslenmek istiyorum. Bu gibi listeler sizin için bir motivasyon kaynağı olsun. Ama uluslararası indekslerdeki dergilerde 100’e yakın yayını olan bir akademisyen olarak söylemek istiyorum ki; yayın ve atıf sayısı mutlaka önemlidir ama akademisyenliğin tek ölçüsü sadece çok yayın ve atıf sahibi olmak değildir. Akademisyen her alanda yaşadığı topluma yararlı ve iyi işler yapmalı, topluma örnek ve önder olmanın yanında sadece teorik de değil pratikte de iyi bir öğretmen olmalıdır.

Prof. Dr. Bumin N. Dündar

 

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir